İnkılâp Hareketlerine Giden Yol
İnkılâp Hareketlerine Giden Yol
Osmanlı Devleti’nde Yenileşme Hareketleri ve Devleti Kurtarma Çabaları
İngiliz
tarihçi Arnold Toynbee’nin yeryüzünde kurulmuş üç büyük
imparatorluktan biri olarak
nitelediği Osmanlı Devleti, zirve dönemlerinde dünyanın üç kıtasında önemli
toprakları hâkimiyetinde bulunduran ve çağının tek süper devleti olarak
nitelenen bir imparatorluktu. Devlet askeri, siyasi, sosyal, ekonomik ve
kültürel yönlerden çok yüksek bir seviyeye erişmişti.
Fakat
daha sonraları Avrupa’da Yeniçağ ve Yakınçağlarda meydana gelen
gelişmeler (Rönesans, Reform, vb.),
Fransız İhtilali ve Sanayi İnkılâbı gibi olaylar bu kıtada büyük değişikliklere
yol açmış ve Avrupa yeni bir güç olarak doğmuştur.
Avrupa’nın
bu yeni pozisyonuna paralel gelişmeler Osmanlı Devletinde olmamış, Yeniçağın
cihan imparatorluğu Yakınçağda hızlı bir gerilemenin içine girmiş ve
20.yüzyılın başında da çöküşle karşı karşıya kalmıştır.
1. Lale Devri (1718-1730)
Bu dönem özellikle Avusturya ile yapılan uzun
savaşlardan sonra Pasarofça
Antlaşmasından sonraki barış dönemine rast
gelmektedir. Adını dönemde
İstanbul’da bol miktarda yetiştirilen ve tüm dünya ya
ünü yayılan Lale çiçeklerinden
almıştır.
Bu
dönemde İran’la yapılan savaşlar sonrasında doğu sınırında da anlaşmaya
gidilmiş ve devlet yönetiminde ıslahat çalışmalarına
girişilmiştir.
Bu dönemde yapılan yenilikler arasında: Fransa’ya
elçi (Yirmisekiz Çelebi
Mehmet Efendi) gönderilmesi, Türklere
ait ilk basımevinin kurulması (1727’de Sait Efendi ve İbrahim Müteferrika’nın
çabalarıyla), Yalova’da bir kâğıt fabrikasının açılması, İstanbul’da İtfaiye
teşkilatının kurulması, ülkede ilk defa çiçek aşısının uygulanmasını
sayabiliriz.
Bu
dönemin olumsuz yanı ise devlet adamlarının zevk, eğlence ve israf
içerisinde olmalarıdır. Sonuçta Lale
Devri, 1730 yılında Patrona Halil İsyanı’nın patlak vermesiyle sona ermiştir.
2. Nizam-ı Cedit
Nizam-ı Cedit kavramı kelime anlamı olarak “yeni düzen” anlamına
gelmektedir. Aynı zamanda yeniçeri ordusunun bozulması yüzünden yeniçeri
ordusu yerine kurulan ordunun ismi de Nizam-ı
Cedit’dir.
Nizam-ı Cedit kavramı
ağırlıklı olarak Sultan III. Selim (1789-1807) dönemini
kapsıyor olsa da, bu terim daha önceleri de
kullanılmıştır.
III. Selim, tahta çıktığında Osmanlı Devleti, Avusturya ve Rusya ile
savaş halindeydi. 1790 Ziştovi Anlaşmasıyla Avusturya, 1792 Yaş Anlaşmasıyla da
Rusya ile barış sağlandıktan sonra Sultan Selim, devletin içine düştüğü
sıkıntılardan
kurtarılması için bir takım ıslahat hareketlerine
girişmiştir.
Islahat yapılması düşünülen alanları başlıklar halinde özetleyecek
olursak; öncelikle Yeniçeri ordusunun bozulmuşluğuna karşılık, Avrupai tarzda
eğitim gören ve donanımlı yeni bir ordu kurmak, ulemanın çağdışı düşüncesine
karşı koyup nüfuzlarını kırmak ve modernleşmenin önündeki muhalefetlerini
ortadan
kaldırmak, idari ve mali alanda yapılan ıslahatlar
olarak belirtebiliriz.
3. Sened-i İttifak
Sultan III. Selim’in
Kabakçı Mustafa İsyanı ile hal’inden sonra tahta çıkan IV.
Mustafa ancak 14 ay tahtta kalabilmişti. Rusçuk Ayanı
Alemdar Mustafa Paşa’nın
İstanbul’a
gelmesinden sonra tahta II. Mahmut çıkmıştı. Ancak II. Mahmut Alemdar Mustafa
Paşa’nın yardımıyla tahta çıktığına devlet otoritesi oldukça zayıflamıştı.
Alemdar Mustafa Paşa devlet otoritesinin tesis edilmesi için İmparatorluğun
çeşitli bölgelerinden İstanbul’a gelen ayanlarla bir anlaşma imzalanmasını
sağladı (1808). “Sened-i İttifak” adı verilen bu anlaşma, giriş, yedi maddelik
şartlar ve bir ek
kısmından oluşuyordu.
Giriş bölümünde
devlet otoritesinin sarsıldığı ve bu durumun taraflarca belirtilerek devlet
otoritesinin tekrar tesis edilmesi için bu anlaşmanın imzalandığı
ifade edilmiştir.
Şartlar kısmında
ise; Ayanlar tarafından Padişahın devletin temeli olduğu tanınmakta, bunun
yanında sadrazamdan gelen her emrin padişahtan gelmiş gibi telakki edilmesi,
hazinenin ve devlet gelirlerinin korunması, Ayanların idareleri altında bulunan
halkın vergilendirilmesinde adil davranılması, İstanbul’da bir isyan olduğu takdirde
ayanların çağrı beklemeksizin isyanın bastırılması için faaliyete
geçmeleri gibi maddeler söz konusudur.
II. Mahmut bu
Sened- i İttifakta yer alan maddeleri kabul etmek istemese de nazik dönem
şartları gereği kabul etmiş, ancak padişahlığının ilerleyen yıllarında
ayanların nüfuzunu azaltma yoluna gitmiştir.
II.
Mahmut dönemi, Sened-i İttifak sonrasında yenileşme çalışmalarının artarak
devam ettiği bir dönem olmuştur.
ü Bu
sözleşme ile Osmanlı hükümdarının yetkileri ilk kez saray dışındaki bir güce
karşı kısıtlanmıştır.
ü Osmanlı
Devleti’nin son dönemlerinde büyük sorunlar yaratan Yeniçeri Ocağı
bu dönemde kaldırılmıştır. Bu olaya “Vaka-i Hayriye”
adı verilmiştir (1826).
ü Yine
bu dönemde divan örgütü kaldırılarak yerine çeşitli Nazırlıklar (Bakanlıklar)
kurulmuş, erkek devlet memurlarına fes ve pantolon giyme zorunluluğu
getirilmiş, Posta teşkilatı kurulmuş, ilk kez Avrupa’ya öğrenci gönderilmiş,
ilk Osmanlıca resmi gazete olan Takvim-i Vekayi yayınlanmış
(25 Temmuz 1831)’tır.
4. Tanzimat Dönemi
1839 yılında Gülhane Parkında okunan ferman nedeniyle
Gülhane Hatt-ı Humayunu adıyla da bilinen Tanzimat Fermanının ilanıyla başlayan
dönem, Osmanlı Yenileşme tarihi içerisinde önemli bir dönemdir.
Tanzimat dönemi, Nizam-ı Cedit ve II. Mahmut dönemi
ıslahatlarının bir
devamı olarak da görülebilir.
1 Temmuz 1839’da II. Mahmut’un ölümünden sonra
Osmanlı tahtına Sultan
Abdülmecid’in çıkmasından hemen sonra Sadrazamlığa
reform yanlısı Mehmet
Hüsrev Paşa
getirilmiştir. Londra’dan dönen hariciye nazırı (dışişleri bakanı) Mustafa
Reşit Paşa’nın da girişimleriyle padişah ikna edilmiş ve ferman ilan
edilmiştir.
Tanzimat Fermanı’nın içeriğine bakılacak olursa ana
hatlarıyla aşağıdaki
hususlarda yenilikler içermekteydi:
ü Osmanlı
tebaası arasında din ve ırk farklılıkların gözetilmeyerek bütün
tebaanın eşit sayılacağı
ü Herkesin
mülkiyet serbestîsine sahip olması ve bunun devlet güvencesine alınması
ü Askerlik
hizmetinde yeni düzenlemelere gidilmesi ve bu durumun
gayrimüslimleri de kapsaması
ü Hakkında
suç isnat edilenlerin açıkça ve adilce muhakeme olunacakları
ü Mahkeme
tarafından idamına hükmolunmadıkça kimsenin idam edilmemesi
ü Mahkûm
olanların veraset hakkının gözetileceği
ü Yine
yukarıda açıklanan hususlarda imparatorluğun bütün unsurlarının faydalanması
Tanzimat
fermanının ilanıyla Osmanlı Devleti içerisindeki modernleşme
çalışmaları hız kazanmış; Hukuk,
askeri, mali, askeri, eğitim ve sanayi alanlarında önemli yenilikler
gerçekleştirilmiştir. Tanzimat fermanı, bütün eksikliklerine rağmen, inkılâp
hareketlerimizin gelişiminde önemli bir belgedir. Bu ferman devletin yoğun iç
ve dış sorunlarla uğraştığı bir sırada iç barışı ve bütünlüğü sağlamak, dış
güvenliği de yapılan yeniliklerle teminat altına almak ve böylelikle batılı
devletlerin süregelen müdahalelerini önlemek amacına yönelik olarak
hazırlanmıştı.
Bütün
bu yeniliklere, okunan ferman ve alınan kararlara rağmen, ne içerdeki
azınlıklar tatmin olmuşlar, ne de
batılı devletler Osmanlı Devleti’nin iç işlerine karışmaktan vazgeçmişlerdi.
Kısacası ferman, kimseyi tatmin etmeyen bir belge olarak kaldı.
Anayasal
haklar açısından fermanı değerlendirirsek, Tanzimat Fermanının
önemli bir belge olduğunu görürüz.
Bu belge ile Padişah, halkın çeşitli özgürlüklerine dokunmayacağına, egemenlik
haklarını kullanırken yasalara uyacağına söz veriyordu. Bu özellik, iktidarın
kendi kendini kısıtlamasına ilişkin önemli bir ayrıntıydı.
5. Islahat Fermanı
Islahat Fermanı, Kırım savaşı esnasında İngiltere ve Fransa gibi Avrupa
devletleriyle ittifak dairesine giren Osmanlı Devleti’nin Avrupa devletler
hukukundan yararlanması için bu devletler tarafından içişlerinde yeni reformlar
yapması yolunda yapılan telkinler sonucunda ilan
edilmiştir.
Sultan Abdülmecid
zamanında 18 Şubat 1856’da ilan edilen Islahat Fermanı, Tanzimat fermanının
devamı olarak nitelendirebilir. Yalnız en önemli farklılığı Tanzimat fermanının
ilanında iç dinamikler etkili iken, Islahat Fermanı daha çok Avrupa
devletlerinin telkinleri neticesinde ilan edilmiş olmasıdır.
Islahat
Fermanı’nın içeriğine baktığımızda özellikle gayrimüslimlere verilen hak ve
imtiyazların daha da genişletildiğini görmekteyiz.
Bunlar;
ü Gayrimüslimlerin
askeri ve sivil okullara girme hakkını kazanıp memur
olabilme imkânının tanınması
ü Gayrimüslimlerin
kendi aralarındaki davalar ve gayrimüslimlerle Müslümanlar arasında zuhur
edecek davalar için laik karakterli
mahkemelerin kurulması ve bunlara uygun yeni
kanunların oluşturulması
ü Gayrimüslimlerin
de askerlik hizmetiyle mükellef olmaları ancak buna
karşılık “bedel” vererek muaf tutulma imkânının
tanınması
ü Gayrimüslimlere
gayrimenkul edinme hakkının tanınması
Islahat
Fermanı’nın ilanı ile Avrupa’da ortaya çıkan ve Osmanlı Devleti içinde
tehlikeli olan Milliyetçilik akımının etkilerinin hafifletilmesi amacı
güdülmüştür.
Islahat
Fermanı da uygulanmayan bir belge olarak kalmıştır. Bu ferman da, Tanzimat Fermanı
gibi, sosyal gerçeklerin ve olayların sonucu olarak doğmuş bir belge değildi.
Yani, padişahın tek taraflı iradesi olarak ortaya çıkmıştı.
6. Yeni Osmanlılar ve I. Meşrutiyet
19. yy.da ortaya
hürriyet ve özgürlük akımları neticesinde Meşrutiyet ve Cumhuriyet fikirlerinin
yayılmaya başlaması, Osmanlı topraklarındaki milletleri de etkilemişti. Bu etkilenmeler neticesinde özellikle Balkan
halkları arasında ayrılıkçı isyanlar görülmekteydi. Öte yandan, Osmanlı Devleti
içerisinde de kurtuluşu Meşruti bir yönetimde arayan Osmanlı aydınları da söz
konusuydu. Bu gençler bir araya gelerek Avrupalıların “Jön Türkler” dediği Yeni
Osmanlılar cemiyetini kurmuşlardı. Bu cemiyetin başlıca üyeleri arasında Namık
Kemal, Ali Suavi, Mehmet Bey, Nuri Bey, Reşat Bey, Ziya Bey ve Agâh Efendi gibi
kişiler yer almaktaydı. Yeni Osmanlılar
her ne kadar rejimi değiştirememişlerse de, Osmanlı Devleti’nde meşruti
fikirlerin yayılmasında ve kökleşmesinde önemli rol oynamışlardır.
1850’lerden
itibaren alınmaya başlanan dış borçlar yüzünden 1870’lere gelindiğinde ülkede
önemli ekonomik ve siyasi sıkıntılar baş göstermeye başlamıştı. Yaşanan bu
sıkıntılı ortamda, yurtdışından ülkeye dönen ve Yeni Osmanlılar içerisinde
oldukça ön planda olan Namık Kemal’in hürriyet ve özgürlükler noktasında
Meşrutiyet yönetimini benimsemesi ve bu fikirleri yayması Meşrutiyet’in kabul
edilmesinde etkili olmuştur.
Bu
ortamda Mithat Paşa ve arkadaşları 30 Mayıs 1876’da Sultan Abdülaziz’i tahttan
indirerek yerine V. Murat’ı geçirmişlerdi. Sultan Murat reformcuların
istediklerini yapacak karakterde birisi olmasına rağmen sağlık sorunları
nedeniyle tahtta uzun süre kalamamıştır. Daha sonra tahta, Meşrutiyeti ilan
edeceği sözünü veren Sultan II. Abdülhamit geçmiştir. Sultan II. Abdülhamit tahta çıktıktan sonra,
Avrupa devletlerinin Osmanlı Devletinden bir takım reformları gerçekleştirmesini
istediğinde, siyasi bir manevrayla 23 Aralık 187’da Kanun-u Esasi’yi (Anayasa)
ilan etti. Bu şekilde Meşruti yönetim de başlamış oluyordu.
Osmanlı
Devleti Kanun-u Esasi ile ilk kez anayasal sisteme geçişi sağlamış,
halk sınırlı da olsa ilk kez yönetime katılma
şansını elde etmiştir.
7. İttihat ve Terakki Cemiyeti ve II. Meşrutiyet
Osmanlı
Devleti’nin son dönemine damgasını vuran en önemli siyasi gelişmelerden birisi
İttihat ve Terakki Cemiyeti’dir. İlk olarak 1889 yılında “İttihad-ı Osmanî”
adıyla kurulan cemiyet daha sonra “İttihat ve Terakki Cemiyeti” adını almıştır.
Bu gizli cemiyetin kurucuları arasında İbrahim Ethem, Abdullah Cevdet, İshak
Sukuti, Mehmet Reşit ve Hüseyinzade Ali Bey gibi kişiler vardır.
Başlangıçta Osmanlıcılık fikrini, Balkan Savaşlarından sonra da Türkçülük
siyaseti izleyen İttihatçıların temel amaçları Meşrutiyeti yeniden ilan
etmekti. Bu amaç için de Sultan Abdülhamit ve yönetimine karşı bir mücadele
yürütüyorlardı.
Ülkenin birçok bölgesinde, özellikle
de Balkanlar’da örgütlenen İttihat ve Terakki Cemiyeti üyeleri II.
Abdülhamit’in Meşrutiyeti ilan etmesi için bir ayaklanma çıkartılmasını
istiyorlardı. Bu doğrultuda Kolağası Niyazi Bey Resne’de dağa çıkmış, daha
sonra onu takiben Enver Bey Tikveş’te, Eyüp Sabri Bey Ohri’de emrindeki
kuvvetlerle dağa çıkmıştır. Balkanlarda bu gelişmeler olması üzerine Cemiyet,
İstanbul’a telgraflar çekerek Anayasa’nın yeniden
yürürlüğe konmasını ve
Meşrutiyetin ilan edilmesini istemiştir.
Yaşanan
bu gelişmeler üzerine Sultan Abdülhamit Meşrutiyeti ilan etmek durumunda
kalmıştır (23 Temmuz 1908).
II. Meşrutiyet’in ilanından sonra yine İstanbul’da
karışıklıklar eksik olmamış ve “31
Mart olayı (13 Nisan 1909)” patlak vermiştir.
İstanbul’da ortaya çıkan bu karışıklıklar
Selanik’ten gelen Hareket Ordusu
tarafından bastırılmış, ayaklanmalardan sorumlu tutulan Sultan Abdülhamit
tahttan indirilerek yerine V. Mehmet Reşat geçirilmiştir. Bu taht
değişikliğinden sonra Osmanlı Devleti’nde yönetim İttihat ve Terakki’nin eline
geçmiştir.
Hareket
ordusunun komutanı Mahmut Şevket Paşa, Kurmay Başkanı Mustafa Kemal Paşa’dır.
Mustafa Kemal ilk defa tarihi bir olayda kamuoyuna adını duyurmuş oluyordu.
Mustafa Kemal Paşa da bir dönem İttihatçıların içinde yer
almıştır.
0 yorum: